MENEKŞE

MENEKŞE

Aman Allah'ım! Bu nasıl bir güzellik?

İlk torun ve ilk çocuk dünyaya geldi. Tüm aile güzelliğine hayran kaldı. Altın gibi sarı saçlar, zümrüt gibi muhteşem yeşil gözler, beyaz teninde pembe yanaklı bir kız bebek. Cennetten gönderilmişti sanki. Mis gibi kokuyordu. Güzellikte annesine benziyordu. Annesi sanki aynaya bakar gibi yavrusunu izliyordu. Sarıldı. Sevdi. Aylar geçti. Zaman geçti. Menekşe 2 yaşına geldi. Hâlâ bebekti. Yürüyordu. Annesinin peşinde geziyordu.

Lakin evde anlayamadığı bir sıkıntı, huzursuzluk vardı. Bir sabah uyandı. Annesi yoktu. Bir süre bekledi. Annesi hâlâ yanına gelmedi. Evde dolaşmaya başladı. Annesini her yerde aradı. Yoktu. Babaannesi ağlayarak onu kucağına aldı. Sarıldı. 

- Annen gitti dedi.

Menekşe anlamadı. Annesinin her zamanki gibi tarlaya gittiğini düşündü. Gelecek diye bekledi. Hava kararmaya başladı. Hâlâ yok. Yemek veriliyor, yemiyordu. Su içmiyordu. Sadece annesine ihtiyacı vardı. Gece oldu. Ağlayarak uyuklamaya başladı. Babaannesi ayağında salladı, uyuttu. 

Birkaç gün geçti. Annesi gelmiyordu. Artık anladı gittiğini. 

-Gitme anne. Ben çok küçüğüm. Hâlâ sana muhtacım. Senin sıcaklığına, sevgine, şefkatine, korumana ihtiyacım var. Ne olur geri dön. Söz kızmayacağım. Küsmedim sana gel. 

Gelmedi. Hiç gelmeyecekti. 

Hüznün, vefasızlığın,  şiddetin, yalnızlığın olduğu bir hayat böyle başladı.