LİSAN-I EDEP

LİSAN-I EDEP

Ey dilim… Sen benim hem servetim hem felaketim… Beni bahtiyar eden de sensin berbat eden de…

Nasıl ki aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşılabilirse hiç konuşmadan da tebesümü mubtesemle birbirlerimizin ruhlarına hitab edebiliriz.

Edeb ve edebiyat dili, lisanı. Osmanlıcada yazılışı: Lisan-ı edep.

Lisanı edep, günümüze edeple konuşma şekli olarak gelmiştir.

LİSAN-I GAYB:

Gaybın haberlerini bildiren dil. Ahiret ahvalini veya bizce bilinmeyen gayb hükmündeki haberleri söyleyen. “Kur'an-ı Kerim”

Osmanlıca’da yazılışı: Lisan-ı gayb.

EDEP: Terbiye. Kavlen, fiilen insanlara lütuf ile muamele etmek. Güzel ahlak. Usluluk. Haya.

 “Şu kâinat tamamıyla bir burhan-ı muazzamdır. Lisan-ı gayb, şehadetle müsebbihtir, muvahhiddir. Evet tevhid-i Rahmân'la, büyük bir sesle zâkirdir ki: Lâ ilâhe illâ Hû.”

Şu içinde yaşadığımız maddi ve kevni alem, hâl ve kal dilleri ile Allah’ı tespih ve zikrediyor ve Onun varlığını ve birliğini bütün avazı ile haykırıyor. Kur’an nasıl Allah’ın kelam sıfatından gelen ilahi bir konuşma olup Allah’ın varlığını ve birliğini bize ispat ve ilan ediyor ise, aynı şekilde kâinat ve alem-i şahadet de Allah’ın kudret sıfatından gelen tekvini ayetler olup Allah’ın varlığını ve birliğini, üstelik bütün isim ve sıfatları ile her tarafa şiddetli bir seda ile ispat ve ilan ediyorlar.

LİSANI HAL:

Bir şeyin görünüşü ile bir mana ifade etmesi, akılları gözlerinde olan avama ders veren fiildir, lisan-ı haldir. Bütün mevcudat, her birisi birer mahsus tesbih ve birer hususi ibadet, birer has secde ettikleri gibi, bütün kâinattan Dergâh-ı İlahiyeye giden bir duadır. Ya, istidad lisaniyledir: Bütün nebatat ve hayvanatın duaları gibi ki; her biri lisan-ı istidadı ile Feyyaz-ı Mutlak’tan bir suret taleb ediyorlar. Ve Esmasına bir mazhariyet-i münkeşife istiyorlar.

Osmanlıca’da yazılışı: lisan-ı hal.

ZEBAN:

İnsanlar arasında haberleşme anlaşma, duygu, düşünce yargı, eylem ve hükümleri ifade etme iletme aracı olarak kullanılan; her toplumun kendi hançere, yaşama biçimi, kültürel değerleri, ses, kelime, şekil, cümle ve anlam yapısına göre şekillenmiş olan, seslerden örülü çok yönlü ve gelişmiş anlaşma sistemidir.

Fani olan şu dünyada, kısacık ömrümüze bir renk katmak istiyorsak yaşam kültürümüzü güler yüz ve tatlı dilin güzelliklerini esas alarak inşa etmeliyiz.

Güler yüz ve tatlı dilin açmayacağı bir kapı yoktur. Atasözlerimiz arasında yer almış ‘Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır, sözü boş yere söylenmemiştir. Çünkü güler yüzlü insanlar çözüme açık, hoşgörü, sevgi ve saygıyı içlerinde barındıran insanlardır.

⁃ Konuşurken ses tonumuzu ortama uygun bir biçimde ayarlamalıyız.

⁃ Konuşurken kişilerin sözünü kesmeden onları dinlemeliyiz.

⁃ Konuşma sırası bize geldiğinde anlaşılır bir dille konuşmalıyız.

⁃ Konuşurken karşımızdaki kişinin gözlerinin içine bakarak konuşmalıyız.

⁃ Hangi sözü nerede ve nasıl konuşacağımızı iyi düşünmeliyiz.

Allah’ın insanlara verdiği birçok nimet vardır. Konuşma nimeti ise insanı diğer canlılardan ayıran vasıfların başında gelir. İnsanın vasf-ı mümeyyizi olan konuşma nimeti, diğer nimetlerde de olduğu gibi, rastgele kullanılmamalı, belirli kıstaslar içerisinde konuşma adabına riayet edilmelidir. Konuşma adabını “Ne söylediğine ve hangi zamanda söylediğine dikkat et.” diye en sade şekilde özetleyen Hazreti Ebu Bekir Efendimizin bu sözü bizim için mihenk taşıdır. Nerede konuşmak, ne zaman susmak, ne söylemek, neyi söylememek ve bunları yapabilmenin pratik usullerini bilmek gerekir.

Edep nedir? Hazret-i Ali (r.a.) Efendimiz şöyle buyuruyorlar:

“Akıllının dili kalbinde, ahmağın dili ağzındadır. Edep, aklın suretidir. Kötü edeple şeref olmaz. Cehaletten daha kötü hastalık yoktur. Akıl tam olunca söz eksik olur.” Hazret-i Ali Efendimiz, “Edebi akla, aklı kalbe” bağladı.

“Edep, aklın suretidir.” buyurmuşlar, edebin aklın aynası ve yansıması olduğunu belirtmişlerdi. Akıl ne durumdaysa hangi derecede ise edep o derecededir. Aklın derecesine göre edebe yansır.

Öncelikle konuşmanın zıddı olan susmak, en güzel huylardandır. Âfiyet ve selâmetin onda dokuzu susmaktadır. Çünkü insanın başına gelen belâlar çok konuşması sebebiyledir. Süleyman aleyhisselam “Eğer konuşmak gümüş ise susmak altındır.” buyurmuştur.

Hepimizin, bulunduğu ortama geldiğinde pozitif enerjiyi de beraberinde getiren en az bir insan tanıdığı vardır. O insanların varlıkları etrafındakilere huzur ve güven verir, çevresinde bulunan kimseler kendilerini daha iyi hissederler. Bu sebepten bu kişilerle arkadaşlıklarını sürdürmek ister, bu insanlarla görüşmekten zevk alırlar. Peki nedir bu kimselerin sırrı?

İnsanın eti yenmez, derisi giyilmez; tatlı dilinden başka nesi var diye bir atasözümüz vardır. Ne güzel bir tespittir. Tatlı dil, çevresine pozitif enerji saçan insanların en önemli kaynağıdır. İnsanlar güzel şeyleri duymaktan, kendilerine değer verildiğini hissetmekten hoşlanırlar. Bunu başarabilen kişilere karşı da daha anlayışlı ve sevgi dolu olurlar. Bu durumda tatlı dil insana başkaları tarafından daha fazla sevilmek, dikkate alınmak ve insanlar arasında aranılan kişi olmak faydası sağlar.

Gönül alıcı ve hoşa giden sözler söylemek, cana yakın konuşup kırıcı ve incitici olmamak.

“Tatlı dilli bir kişi olduğundan yanından insan eksik olmaz.”

“Tatlı dilli sohbetine doyum olmuyor.” der ve böyle insanların mevcudiyetlerinin hayatımızda baki kalmalarına gayret gösteririz.

Şu garip halimden bilen işveli nazlı

Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen

Datlı dillim güler yüzlüm hey ceylan gözlüm

Gönlüm hep seni arıyor,

Neredesin sen, neredesin sen…

(Neşet Ertaş)

Lisanı ağızda olana değil; lisanı gönülde olanlara yâr et bizi… Tebessümü simasında olanı değil; tebessümü gönülde olanlara kat bizi… Aşkı tende sananı değil; aşkı ruhunda cân bilenlere arat bizi yarab.

KABE’NİN KOMŞUSU