ALLAH ÇİN SEVMEK

ALLAH ÇİN SEVMEK

ALLAH ÇİN SEVMEK 

Müslüman ALLAH için din kardeşini menfaat ve
beklenti için değil Allah için sevmelidir. Bu anlayışa sahip olan kişiyi   ,Hz. Peygamber şöyle övüyor:

Allah'ın kullarından birtakım insanlar var ki, peygamber değiller, şehit de değillerdir. Fakat kıyamet günü Allah katındaki makamlarından ötürü peygamberler ve şehitler onlara gıpta ile bakacaklardır."*  Bu sözleri duyan sahabeler sordular, *Ey Allah'ın Resulü! Bunlar kimlerdir* ve ne gibi güzel ameller yapmışlardır. Bize bilgi verirseniz biz de onlara yakınlık gösterelim.
Efendimiz şöyle buyurdu:*
Bunlar öyle insanlardır ki, aralarında ne akrabalık ne de ticaret gibi bir ilişkileri yoktur. 
Ancak sadece Allah için birbirlerini severler.
Yüzleri bir nurdur. Ayrıca nurdan minberler üzerinde otururlar.
İnsanlar kıyametin dehşetinden korktuklarında bunlar korkmazlar.
İnsanlar hüzünlü olduklarında onlar hüzünlü olmayacaklardır.

Daha sonra *Efendimiz (s.a.v.) Yunus suresinin 62, 63 ve 64. ayetlerini* okudu:
“Bilesiniz ki, Allah'ın dostlarına hiçbir korku yoktur. 
Onlar üzülmeyeceklerdir de." (Yunus, 62) "Onlar iman etmiş ve Allah'a karşı gelmekten sakınmış olanlardır." (Yunus, 63) "Dünya hayatında da, ahirette de onlar için müjde vardır. Allah'ın sözlerinde hiçbir değişme yoktur.
“İşte bu büyük başarıdır."
(Yunus, 64) " (Ebu Davud, Buyu, 76/3527

Sevdiğini Allah için sevmek
Sevgi, yaratılıştan sahip olduğumuz bir duygudur. Herkes birşeyleri sever. Bir anlamda insanın gerçek kölelik zinciri sevgisidir. Zira insana kafa, kalb ve karnından nüfûz edilebilir. Kalbi kazanılmış ya da kalbini kaptırmış insan, sevdiğinin mecnûnudur.
“Allah için sevmek” bir anlamda sevgiye, sevgiden başka karşılık tanımamaktır. İşte bu anlamdaki sevgi, imana derinlik ve zevk katmaktadır. İnsan da imanın tadını böylece tatmaktadır.
Sevgide ölçüyü kaçırmak, insan için aklını yitirmek kadar kötü neticeler doğurabilir. Gönlünü ağyâra kaptırmış bir kişi, düşman istilâsına uğramış ülke gibidir. Hiçbir yerinde, hiç bir köşesinde huzur yoktur. İman izzetine ters düşen bir sevgi, mümini kendi kendisini inkara götürür. Bu da imanı ortadan kaldırır. İman olmayınca onun tadından bahsetmek zaten mümkün değildir.
Hadisimizin konu ile ilgili asıl noktası da burasıdır.
* Küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek
Bu, en kısa ifâdesiyle imansızlığı düşünmemek, böyle bir şeyi aklından geçirmemek demektir. Bir şeyin tadını çıkarabilmek için ondan ayrılmayı düşünmemek gerekir. İmanın tadı da ona sürekli sahip olma isteğine bağlıdır.
Hadisimizde “imandan dönmek” ile “ateşe atılmak” arasında bir bağ kurulduğu dikkatinizi çekmiş olmalıdır. Bu, imanın cennette, küfrün cehennemde olduğu temel inancının bir yansımasıdır. Yani açık şekilde, imansızın yerinin cehennem olduğu bildirilmektedir.
Ateşte yanmayı aklı başında olan hiç kimse istemez. Onun ne dayanılmaz bir acı ve elem kaynağı olduğunu bilir. İmansızlığı da böyle bilmek ve imana ne pahasına olursa olsun sahip çıkmaya çalışmak, onun zevkine ermek demektir.
Netice olarak, imanın tadını çıkarabilmek için duygusal değil, aklî bir sevgi ve tercihe sahip olmak gerekmektedir. Nitekim Peygamber Efendimiz’in konuya ait bir duası şöyledir:
“Allahım, imanı bize sevdir. Kalblerimizi imanla süsle. Küfrü, fıskı ve isyânı bize çirkin göster. Bizi doğruyu bulanlardan kıl.
amin amin 
KABENİN KOMŞUSU