Namaz kılan yaşlıyı severim ama namaz kılan gence aşığım

Namaz kılan yaşlıyı severim ama namaz kılan gence aşığım
Namaz kılan yaşlıyı severim ama namaz kılan gence aşığım
Namaz kılan yaşlıyı severim ama namaz kılan gence aşığım
Namaz kılan yaşlıyı severim ama namaz kılan gence aşığım

Namaz kılan yaşlıyı severim ama namaz kılan gence aşığım

Namaz müminin mîracıdır. Allah (cc) ile en yakın olduğumuz an secdedir. Gökte melekler bölük bölük namazın rükûnlarını yerine getirirken insanoğlu bütünü ile şereflenmiştir. Namaza ve müslüman gençliğe olan sevgisini "Namaz kılan yaşlıyı severim ama namaz kılan gence aşığım." sözleri dile getiren Hz. Ömer, namaza ve gence dikkat çekiyor. Bir fidan gibi yetişen müslüman gençliğin âb-ı hayatı olan namaz ve gereklilikleri nelerdir? 
Namazın önemi, namazda hûşu, namazın fazileti nedir?

Kâinâttaki bütün varlıklar; Güneş, Ay, yıldızlar, çayır, çimen, ağaçlar vs. her dâim Cenâb-ı Hakk’ı zikir hâlindedir. Semâda saf saf uçan kuşlar, dağlar, taşlar, keyfiyeti bizce meçhul bir tesbihat ile Hakk’a kulluk ederler. Bitkilerin ibadeti, kıyam hâlinde; hayvanların, rükû hâlinde; cansız varlıkların ise yere kapanmış vaziyette, yani secde hâlindedir. Semâ ehlinin durumları da böyledir. Meleklerin bir kısmı kıyamda, bir kısmı rükûda, bir kısmı secdede, bir kısmı da tesbîh ve tehlîl hâlindedir.

Cenâb-ı Hakk’ın mü’minlere bir mîrâc olarak ikram ettiği namaz ise, bütün bu ibadetleri ihtivâ etmektedir. Dolayısıyla namaz kılan bir mü’min, göklerde ve yerde bulunan bütün varlıkların yapmış olduğu ibadetlerin cümlesini îfâ ederek hesapsız bir mükâfâta ve derûnî tecellîlere nâil olur.

Cenâb-ı Hak, varlıklar âleminde insan vücûdunu secdeye en müsâit şekilde yaratmıştır. Dolayısıyla namaz ile insan arasında çok kuvvetli bir bağ vardır.

NAMAZ

Namaz, Allâh’a vuslat demidir, O’nunla mülâkât hâlidir ve ümmete küçük bir mîrâc olarak ikram edilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de; “Secde et ve yaklaş!”[1] buyrulduğuna göre Rabbimizin huzûruna çıkabilme nîmeti de, namazla elde edilir.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Namaz, gözümün nûrudur.” buyurmuşlardır. (Nesâî, Işretü’n-Nisâ, 10; Ahmed, III, 128, 199)

Namaz, dinin direği, müslümanlığın alâmetidir. Ecir bakımından hiçbir ibadetle kıyaslanamaz.

“Dünyada namazın mertebesi, âhirette Cenâb-ı Hakk’ı görmek gibidir. Zira dünyada kulların Allâh’a en yakın olduğu ân, secde ânıdır. En ulvî lezzetler ve mânevî tecellîler, namazdadır.”

 Benî Uzre Kabilesi’nden üç kişi Peygamber Efendimiz’e gelip müslüman olmuşlardı. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Bunları kim misafir eder?” diye sordu. Talha -radıyallâhu anh-:

“–Ben yâ Rasûlâllah!” dedi.

Onlar Hazret-i Talha’nın yanında kalırken Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- askerî bir birlik gönderdi. O üç kişiden biri bu sefere çıktı ve şehîd oldu. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir müddet sonra askerî bir grup daha gönderdi. Bununla da ikincisi çıktı ve o da şehîd oldu. Üçüncü şahıs ise bir süre sonra yatağında vefât etti. Talha -radıyallâhu anh- der ki:

Yanımda kalan bu üç şahsı rüyamda Cennet’te gördüm. Yatağında ölen en öndeydi, ikinci sırada şehîd olan onu takip ediyordu, ilk defa şehîd düşen de en sondaydı. Şaşırdım ve yatağında ölen kişinin şehîdlerin önünde olması biraz da ağırıma gitti. Hemen Peygamber Efendimiz’e giderek gördüklerimi anlattım. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“–Bunda şaşılacak bir şey yok! Allah katında tesbîh, tekbîr ve tehlîli,dilinden düşürmeden İslâm üzere ömür süren mü’minden daha fazîletli bir kimse yoktur.” (Ahmed, I, 163)

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, müslüman olarak hayat sürmenin kıymetini ashâbına anlatabilmek için şu misâli de verdi:

“–Yatağında ölen o kişi, şehîd olan kardeşinden sonra Ramazan orucunu tutmadı mı, bir senede altı bin şu kadar rekât namaz kılmadı mı? (O hâlde ikisi arasında bu kadar fark tabiî ki olacaktır.)” (Ahmed, II, 333)

Bu rivâyet göstermektedir ki namaz, sadece mü’minle kâfir arasında değil, mü’minle mü’min arasında bile mânevî derece bakımından büyük bir farklılığa sebep olmaktadır.

Genç yaşta yapılan ibadetlerin önemi nedir?


Gençlikte yapılan ibadetler, fazilet bakımından ihtiyarlıkta yapılandan farklı mıdır? İmam-ı Rabbani Hazretleri buyuruyor ki: "Gençlik çağı, nefsin kaynadığı, şehvetlerin oynadığı, insan ve cin şeytanlarının saldırdığı bir zamandır. Böyle bir çağda yapılan az bir amele, pek çok sevap verilir."

Yaşlanınca bükülen beller , semaya zor kaldırılan
eller 
Tavafta dönen gençler; Allahım  sen gençlerimizi muhafaza eyle ibadetlerini daim eyle amin.

KABENİN KOMŞU