MUHABBET BAĞI

MUHABBET BAĞI

MUHABBET BAĞI
insanlar sadece kalpleri ile sevmez aynı zamanda gözleri ile muhabbetler kurarlar dudakları ile sevdiklerine özel kelimeler söyler iltifatlar ederler ve kulakları ile sevildiklerini duymak isterler. Hoş anlam ve mana bakımından kim nasil duymak nasil bakmak isterse öyle görür ve öyle düşünür. Sevgiliye hitap etmek için özel çabalara, emeklere hiç gerek yok. sevgi ve muhabbet öyle bir güç ki, sıradan insanı bile bir gecede şair eder. Benim şair olmam ne kays'ın leyla'sina beslediği ne ferhat'ın dağları delmesidir. Mecnundan daha mecnun ferhattan daha deli divaneyim bir guzel için pervaneyim.
Diye biliriz kendimize ..
ALLAH cc için olan Aşk dünya var olduğundan beri mevcut olan en temel duygulardan biridir şüphesiz. Her ne kadar zamanla dönemin taleplerine göre şekil değiştirse de özünde saf ve temiz bağlılık ilkesini korumuştur hep. Keza hallerimizde bu saf ve temiz duygulardan ibarettir. Bir insan düşünün hayatınıza güzelliğiyle büyüleyen gözleriyle sizi kendisine hapsetmeyi bilen, uzun senelerce yaşadığımız eşlerimiz gibi onlar bizlerin baş taçlarımızdır tek sığınagımızdır. Muhabbet bağlarımız saadet kaynaklarımızdır. Ne kadın erkeksiz nede erkek kadınsız düşünülemez muhabbet bağı kenetlenmek demektir.
 
İnsanın yeryüzü serüveni Hz. Âdem ve eşi Hz. Havva ile bir aile olarak başlamıştır. Rabbimiz, nice güzellikleri elde etmek için bizlere aile olmayı emretmiştir.
 
Vedûd ism-i celilinden meveddet gibi katıksız ve karşılıksız bir sevgiyi, varlığının bir delili olarak aileye lütfetmiştir. Bu gerçeği ise bizlere hayat rehberimiz olan Kur’an-ı Kerim’de şöyle bildirmiştir: “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O'nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.”
(Rum, 30/21.)
Aile, her insan için önemlidir. Sevinç ve hüznün, mutluluk ve tasanın birlikte yaşandığı en değerli hazinedir. Sorumluluğun paylaşıldığı, dertlerin çözüme kavuştuğu mukaddes bir yuvadır. Aile, fıtri bir ihtiyaçtır.  Kendinde sayısız ve eşsiz hikmetler barındırır. Dünyaya gelen her insanın, ilk eğitimini aldığı en temel eğitim yuvasıdır. Aile, insanoğlunun yaşayarak öğrendiği ve hissettiği bir sevgi ocağıdır. Aynı zamanda bu ocak, geleceğin de teminatıdır.
 
Anadolu’da gelenekselleşmiş bir nikâh duası vardır. “Allah’ım! Bu (nikâhı) anlaşmayı bereketli ve mübarek eyle. Bu yeni evlenen çifti ülfet, muhabbet ve bağlılık duygularıyla kaynaştır. Aralarına nefret, fitne ve ayrılığın girmesine izin verme. Tıpkı Hz. Âdem ile Hz. Havva’yı, Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ile Hz. Hatice validemizi ve Hz. Ali ile Hz. Fatıma’yı kaynaştırdığın gibi...” Her nikâh kıyıldığında bu dua Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın, Allah Resulü (s.a.s.) ile Hz. Hatice validemizin ve Hz. Ali ile Hz. Fatıma’nın mutlu yuvalarının hatırlanmasına vesile olur.
 
Sevgi, saygı, şefkat ve merhametin hâkim olduğu bir aile ortamı isteyen Sevgili Peygamberimiz, eşleri ve çocuklarının makul isteklerini yerine getirmeyi ihmal etmezdi. Onlara değer verdiğini hissettirirdi. Bir baba olarak son derece müşfik ve merhametliydi. Çocukları mutlu etmeyi çok severdi. Ne zaman kızı Hz. Fatıma yanına gelse onun için ayağa kalkar, elinden tutar, onu öper ve kendi yerine oturturdu. Sevgili Peygamberimiz de kızı Hz. Fatıma’nın yanına girdiği zaman Hz. Fatıma hemen ayağa kalkar, babasının elinden tutar, onu öper ve kendi yerine buyur ederdi. O, kimi zaman çocukları içtenlikle kucaklamış ve öpmüş, kimi zaman da çocukların başlarını şefkatli elleriyle okşamıştır. Çocuklarına şefkat gösterenleri överken, onlardan sevgisini esirgeyenleri ise “Küçüğümüze merhamet etmeyen bizden değildir.” (Tirmizi, Birr, 15.) sözüyle ikaz etmiştir.
 
Resul-i Ekrem (s.a.s.) aile fertlerine samimi ve içten davranan, onlara değer verdiğini hissettiren, sevinçleriyle sevinen, üzüntüleriyle üzülen bir aile reisiydi. Onlarla ilişkilerinde sevgi, saygı ve nezakete dayalı sıcak ve ahenkli bir üslubu benimsemiştir. Allah Resulü, aile fertlerinin farklı ruh hâllerini, hassasiyetlerini, kişilik ve karakterlerini göz önünde bulundururdu. O diğer bütün insanlara olduğu gibi evlilik bağlarıyla oluşan aile fertlerine de gereken ilgi, muhabbet bağıyla yaşayıp yaşamayı emretmiştir
 
- Hz.Aişe, Peygamberimiz (a.s.m.) ile yeni evlenmişti. Eşinin kendisini sevip sevmediğini merak etmekteydi. Ya da kendisini ne kadar ve nasıl sevdiğini. Aişe bu düşüncesini Peygamberle (a.s.m.) konuşmadan edemedi. – “Ey ALLAH`ın Resulu,beni seviyor musun? – “Evet, ya Aişe tabi seviyorum!” - Hz.Aise dahasını da merak ediyordu. Acaba nasıl seviyordu? Hemen sordu. – “Beni nasıl seviyorsun?” Peygamberimiz (s.a.v) sevgi şeklini tanımladı eşine: – “Kördüğüm gibi.” - Bu cevap Hz. Aişe’yi çok sevindirdi. Çünkü kördüğüm açılmazdı. Açılmayan, bitmeyen sırlı bir sevgi demekti. - Alacağı cevap onu cok mutlu ettiği için, Hz Aişe sık sık sorardı: – “Ey ALLAH’ın Resulü, kördüğüm ne alemde?” Peygamberimiz(s.a.v), Hz.Aişe’yi memnun eden cevabı verdi her defasında: – ” ilk günkü gibi ya aişe..
 
Evet değerli okurlarım değerli hanfendiler ve beyefendiler! Sevgilerimizin muhabbetlerimizin daimeti için sevgilerimizi lütfen tazeliyelim seven sevdiğine sevdiğini söylerken hal ve hareketlerimizi sevgi ve saygımızı göstererek muhabbet bağlarımızı kuvvetlendirelim inşaallah.
 
Hiç çözülmeyecek kör düğümlü muhabbet bağıyla bağlanmak temennilerimle.
 
 KABENİN KOMŞUSU