ARAFAT DAĞI

ARAFAT   DAĞI
EMİYRA BAYRAK KABENİN KOMŞUSU
ARAFAT   DAĞI
ARAFAT   DAĞI
ARAFAT   DAĞI
ARAFAT   DAĞI

Biz  Müslümanlar için en önemli mekanlardam biri de Arafat tır Burada yer alan Cebeli Rahme Tepesi ise yine çok önemli bir tepedir . Cebeli Rahme Tepesi 70 metre yüksekliktedir .
Arafat Hz. Âdem ile Hz  Havva’nın yer yüzünde buluştukları noktadır. Aynı zamanda da burada Efendimiz ( sav) veda hutbesini okumuştur. Efendimiz (sav) burada faizi haram kılmış ve yasaklamıştır. Kan davasını yasaklamış aynı zamanda da kadınların emanet olduğunu onlara iyi bakılması gerektiğini vurgulamıştır. 

Ey insanlar! Kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız. Onların namus ve iffetini Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Dikkat edin! Sizin kadınlar üzerinde hakkınız olduğu gibi onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin onlar üzerindeki hakkınız iffet ve namuslarını korumalarıdır. Kadınların sizin üzerinizdeki hakları geleneklere uygun biçimde yiyecek ve giyeceklerini sağlamanızdır. Kadınlar hususunda Allah’tan korkun ve onlara en iyi şekilde davranın.

Sahabelerden biri bu hutbenin ardından ağlamaya başlamış. Allah Resulünün bu diyardan göç edeceğini anlamıştır. Ümmetine bu şekilde seslenen Efendimiz buradan ayrıldıktan 83 gün sonra Dünyadan göçmüştür.
Efendimizin ayak izleriyle dolu olan bu yer herkesin görmek için can attığı bir yerdir .


 Hz. Âdem ile Havva 40 sene dua ediyor affedilmek için ve Allah onları burada affediyor. Bu yüzden Cebeli Rahme Tepesi için ‘ilk tövbenin kabul olduğu yer’ bilgisi de veriliyor. Arafat sınırları Hz. Âdem tarafından çiziliyor ve ardından bu sınırlar kayboluyor. Daha sonra ise İbrahim Aleyhisselam yeniden sınırları belirliyor. Şu andaki sınırlarını ise Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) belirlemiştir. 13 kilometre kare alana kurulmuş düz bir ova olan Arafat tüm İslam alemi için önemli. Burası hac görevinin en önemli yeri. Duada Allah’a en yakın olunan nokta burasıdır. Hacılar için ise Kurban Bayramı arifesinde burada bulunmak farzdır.Aksi halde hac görevi yerine gelmemiş olur .

Bu mübarek mevkiye “Arafat” denilmesini Alimler bir kac Hikmetini yazmislar.
“Arafat” bilmek manasındaki marifetten gelip;  Hz. Âdem ile Havva Validemiz yeryüzüne indikten uzun zaman sonra birbirlerine kavuşup birbirlerini tanıdıklarından, Cibrîl-i Emin İbrahim (a.s.)a hac menâsikini burada tarif ettikten sonra عرفت هل (Araftuhal ) “bildin, öğrendin mi?” deyince İbrahim (a.s.) da ( عرفت (Arafte) “bildim, öğrendim” dediği içindir.  Diğer bir rivayete göre ise, Arafat itiraftan gelir. İnsanlar burada Cenab-ı Hakk’ın yüceliğini, azametini, kendilerinin acizliğini itiraf ederler. Nitekim Hz. Âdem ve Havva anamız Arafat’ta şöyle yalvardılar:                                                                                                                     
 “Ey Rabbimiz! Biz nefislerimize zulmettik. Eğer sen bizi bağışlamaz, bize acımazsan biz perişan olanlardan oluruz.” (A’râf, 23) Bu yalvarmalarına mukabil Allâh-ü Teâlâ “şimdi kendinizi bildiniz” manasına ( عرفتم(Araftum) buyurdu.
Dünyanın dört bir tarafından gelen insanların ataları Hz. Âdem ile Hz. Havva’nın yaptıkları gibi burada birbirleriyle görüşüp tanışmaktadırlar. İnsanlar günahlarını itiraf ederek, Allah’tan af dileyerek kulluklarını ve çaresizliklerini arz etmeleri, af dileyenlerin af edilmelerinden sonra günah kirlerinden temizlenip Cenâb-ı Hakk katında güzel bir koku ismi olan (Arf) sahip olmaları sebebiyle bu adın verildiği de söylenmiştir.
Mekke tarihiyle ilgili eserlerde zikredildiğine göre Arafat’ta bahçeler, arefe gününde Mekkelilerin gelip kaldığı güzel mekânlar mevcuttu. Zaman içinde bunlardan eser kalmamış. Asrın ikinci yarısından itibaren ciddi bir ağaçlandırma projesi uygulamaya konularak Arafat yeşil bir mekân olma özelliğini yeniden kazanmıştır. Bunun yanı sıra çeşitli tesislerle hacıların Müzdelife’ye dönüşünü kolaylaştırmak için Arafat’ı buraya bağlayan dokuz ayrı otoyol yapılmıştır.

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-efendimiz buyuruyorki 

‎الْحَجُّ عَرَفَةُ.
"Hac, Arafat'tır."
Hadisinin anlamı; hac sırasında Arafat'ta mutlaka durulması gerekir, demektir. Kim Arafat'ta durmazsa, haccı kaçırmış olur.
Yoksa "Hac, Arafat'tır"ın anlamı; Arafat'ta duran kimseye haccın amellerinden başka bir şey gerekmez, anlamında değildir.Çünkü insan, Arafat'ta durursa (vakfe yaparsa), bunun dışında onun üzerinde, Müzdelife'de gecelemek, İfâda (Ziyâret/farz) tavafını yapmak, Safâ ve Merve arasında sa'y yapmak, cemrelere taş atmak ve Minâ'da gecelemek gibi, haccın diğer amelleri kalır.
Buna göre "Hac, Arafat'tır"ın anlamı; hacda mutlaka Arafat'ta durulması (vakfe yapılması) gerekir, demektir. Arafat'ta durmayanın, haccı yoktur (kabul olunmaz).
Bunun içindir ki ilim ehli şöyle demişlerdir:
"Arafat'ta durmayı (vakfeyi) kaçıran kimse,hac yapmış sayılmaz .
Peygamber Efendimiz’
Vedâ Hutbesi’nden sonra Bilâl-i Habeşî -radıyallâhu anh- ezân okudu. Efendimiz, cem yaparak önce öğle namazının farzını, ardından da tekrar kâmet getirtip ikindi namazının farzını kıldırdı. Namazdan sonra devesi Kasvâ’ya binip Cebelü’r-Rahme’nin dibindeki vakfe yerine vardı. Kasvâ’nın göğsünü kayalara doğru çevirdi ve kıbleye döndü.
PEYGAMBERİMİZİN ARAFAT VAKFE DUASI
Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- vakfede bir eliyle devesinin yularını tutup diğer elini kaldırarak kulluğunun ve kalbî hayâtının hassâsiyetini ifâde eden uzunca bir duâ yaptı. Bu duânın bir kısmı şöyledir:
“Ey Allâh’ım! Sen’in buyurduğun şekilde ve bizim söylediğimizden daha üstün olarak Sana hamd olsun! Ey Allâh’ım! Benim namazım, ibâdetim, hayâtım ve ölümüm Sen’in içindir! Dönüşüm Sanadır!
Ey Allâh’ım! Kabir azâbından, kalbin vesvesesinden, işlerin dağınıklığından Sana sığınırım! Ey Allâh’ım! Rüzgârların getirdiği âfetin şerrinden Sana sığınırım!
Ey Allâh’ım! Gözümde bir nûr, kulağımda bir nûr, kalbimde bir nûr yarat! Ey Allâh’ım! Göğsüme genişlik ver! İşimi kolaylaştır! Ey Allâh’ım! Sağlığın hastalığa çevrilmesinden, birdenbire gelip çatacak azâbından ve bütün gazabından Sana sığınırım! Ey Allâh’ım! Beni doğru yoluna ulaştır! Geçmişimi, geleceğimi bağışla!
Ey dereceleri yükselten, bereketleri indiren, ey gökleri ve yeri yaratan Allâh’ım! Sesler türlü türlü dillerle coşup Sana doğru yükseliyor, Sen’den taleplerde bulunuyor! Benim isteğim de; dünyâ halkının beni unuttuğu imtihan yurdunda Sen’in beni hatırlamandır!
Ey Allâh’ım! Sen sözümü işitiyor, bulunduğum yeri görüyor, gizli açık neyim varsa biliyorsun! İşlerimden hiçbiri Sana gizli değildir! Ben çâresizim, yoksulum, Sen’den yardım ve emân diliyorum! Korkuyorum, kusurlarımı îtirâf ediyorum! Bir çâresiz Sen’den nasıl isterse, ben de öyle istiyorum! Zelil bir günahkâr Sana nasıl yalvarırsa, ben de öyle yalvarıyorum! Sen’in yüce huzûrunda boynunu bükmüş, Sen’in için gözlerinden yaşlar boşanan, Sen’in uğrunda bütün varlığını fedâ eden, Sen’in için yüzünü topraklara süren bir kulun Sana nasıl duâ ederse, ben de öyle duâ ediyorum! Ey Rabbim! Duâmın kabûl edilmesinden beni mahrum bırakma! Bana Raûf ve Rahîm ol, ey kendisinden istenilenlerin en hayırlısı ve verenlerin en keremlisi!” (İbn-i Kesîr, el-Bidâye, V, 166-168; Heysemî, III, 252; İbn-i Kayyım, II, 237)
HABER: EMİYRA BAYRAK MEKKE