SUS KONUŞMA YALNIZCA DİNLE

SUS KONUŞMA YALNIZCA  DİNLE
EMİYRA BAYRAK KABENİN KOMŞUSU

SUS KONUŞMA YALNIZCA  DİNLE 

Bazen susmak gerekir sözlere yazık etmeden! Bazen uyanmak gerekir gözlere yazık etmeden! Şems-i Tebrizi’nin dediği gibi bazen susmak gerekir duymak için.
Susmak anlamlıydı en az konuşmak kadar.
Konuşmanın anlamı susmasını bilmek kadardı. Öyle diyordu Hz. Ali: “Susulacak yerde konuşmak yanlış olduğu gibi, konuşulması gereken yerde de susmak o kadar yanlıştır.” Öyleyse nerede konuşacaktık, nerde susacaktık? 
Sahiden, susmak neydi, konuşmak ne Konuştuklarımız sustuklarımızdan az mı olacaktı, yoksa fazla mı? Bediüzzaman’ın tabiriyle “sükût, geniş bir söz” olabilir miydi insanın dünyasında? 

Konuştuğumuz sustuğumuzdan mıydı, yoksa konuşmak istediğimizden, konuşmaya olan ihtiyacımızdan mı?
Sustuğumuz korktuğumuzdan veya çekindiğimizdenmiydi, yoksa konuşacak bir şeyimizin olmadığından, konuşulacakların bittiğinden, ya da verilecek bir cevabımızın olmadığından mı? Yoksa, konuşulacak bir şeyin kalmadığı, tükendiği yerde “en güzel cevap” susmak mıydı?

Susmak; hiç bir şey söylemesen de seni çok iyi anlayacak biri karşısında mutluluktur. Bakışlar bile konuşur o zaman. Susmak; ne söylesen, anlamayacak biri karşısında erdemdir. Sözcükleri heba etmeye değmez, susarsın. Hemen hemen birçoğumuz çok konuşuruz. O kadar kelime kalabalığı yaparız ki, söylemek istediğimizi söyleyememiş oluruz. Daha doğrusu mesajımız önemsiz kelimeler içinde kaybolur. Oysa bir an susmak, hem konuşanın hem de dinleyenin nefes almasına ve yeniden odaklanmasına uygun ortam hazırlar.

Söz insanın terazisidir. Fazlası ziyan, azı vakardır. Az söz edeptir, güzel amelleri korumaya sebeptir. Bilmem demek ilmin yarısıdır. Sükut, yorulmadan yapılan ibadet, masrafsız takılan bir ziynet, hükümdarlığa muhtaç olmadan ele geçen bir devlet, duvara ihtiyaç duyulmadan yapılan kale, çalışmadan kazanılan zenginlik ve ayıpların kapatılmasıdır. Değerli editörüm Hasan KAZGI’nın söylediği gibi arada bir “Gel beraber konuşalım, sen sus ben dinleyim” diyelim.

“Söz gümüşse sükut altındır”der atalarımız. Ağzımızdan çıkan söz muallakta kalmaz, görevli meleklerce ya sağ tarafa yazılır ya da sol tarafa. Burdaki kasıt sarf etiğimiz kelimelerin Kirâmen Kâtibîn, İslam dininde, insanların sağ ve solunda bulunup yapılan iyi ve kötü davranışları tespit edip, yazan meleklere verilen isimdir. Bir söz söylerken hem kendi, hem de karşımızdakilerinde ahiretini düşünerek konuşmalıyız.

"Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız. Üstelik, biri insanın sağ tarafında, biri sol tarafında oturmuş iki alıcı melek de (onun yaptıklarını) alıp kaydetmektedir. İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve kaydeden) hazır bir melek bulunmasın." (Kâf suresi, 16-18) Ayrıca Kâf suresi, 20-21; Zuhruf Suresi 79-80 ve İnfitâr suresi, 11-12. ayetlerde de bu meleklerden bahsedilir. Kur'an'da bu meleklerin ahirette hesap gördükleri sırada insanlara şahitlik edecekleri de yer alır (bkz: Kâf suresi, 20-21).Müslümanlar, ibadetleri olan namazı bitirirken, sağ ve sol omuzlarına doğru “Esselamü aleyküm ve rahmetullah" (Allah'ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun) diyerek meleklere selam verirler. 
Rabbimin selamı  sizlerin ve tüm inanlarına üzerine olsun.
KABE’NİN KOMŞUSU