PEYGAMBER EFENDİMİZ (sav) TAİF YOLCULUĞU

PEYGAMBER EFENDİMİZ (sav) TAİF YOLCULUĞU
Emiyra Bayrak Kabe komşusu
PEYGAMBER EFENDİMİZ (sav) TAİF YOLCULUĞU

 

Peygamberimiz (sav) Zeyd b. Hârise ile birlikte Tâif yolundadır. Ulaştıklarında henüz sabah olmamıştı. Elinde asası, yüreğinde umudu, yanında öz oğlu kadar çok sevdiği Zeyd b. Hârise vardı. Tâif’e gidiyordu. Ebû Talib’den sonra Mekke’de yaşamak mümkün değildi. Onun sağlığında Muhammed aleyhisselâm’a yaklaşamayanlar, yokluğunda canavara dönüşmüştü. Secdede iken üzerine deve işkembesi koyuyor, yapılmadık işkence, edilmedik hakaret bırakmıyorlardı. Allah Rasûlü’nün kolu kanadı kırılmış, Mekke sokaklarında yapayalnız kalmıştı.          

Birkaç gün sonra müminlerin annesi Hz. Hatice vefat etti. O, Müslümanların ilki, Efendimizin hanımı, yâr ve yardımcısıydı. O, Rabbine, cennetteki yüce makamına kavuşmuş ancak ayrılığı Muhammed aleyhisselâm’ın yüreğine derin bir keder bırakmıştı. Acıların birbiri ardına geldiği bu seneye müminler ‘Hüzün Yılı’ adını vermişlerdi. Burada sayfamızda bulunan  izleri görünen yoldan çıkarlar  .Tâif’de önde gelen bazı kişileri İslâma davet eder ve çarşıda dolaşarak karşılaştığı kimselere Kur’an’dan ayetler okur. Ne yazık ki Tâifliler, Rasûlullah’ın çağrısına olumlu cevap vermezler. Edep dışı tavırlarla, hakaret ederek kovarlar. Peygamberimiz’in mübarek vücudu ve ayakları kana bulanır. Fedakâr sahâbî Zeyd bir yandan yaşlı gözlerle Resulullah’ın yarasını sarmaya çalışır. Sonunda bir bahçeye sığınırlar. Peygamer Efendimiz bir üzüm kütüğüne yaslanarak dinlenmeye başlar ve Rabbine sığınarak şöyle dua eder

 

PEYGAMBER EFENDİMİZİN DUASI 

Allahım! Kuvvetimin tükendiğini, çaresizliğimi, halkın gözünde hor ve hakir görüldüğümü ancak sana arz ederim.

Ey merhametlilerin en merhametlisi, herkesin zayıf gördüğü çaresizlerin Rabbi sensin. Ya Rabbi, huysuz ve yüzsüz bir düşmanın eline beni düşürmeyecek, hatta hayatımın dizginlerini eline verdiğim akrabamdan bir dosta bile bırakmayacak kadar bana karşı merhametlisin.

Ya Rabbi, eğer bana karşı gazablı değilsen, çektiğim bela ve sıkıntılara hiç aldırmam, fakat senin esirgeyiciliğin bunları da göstermeyecek kadar geniştir.

Ya Rabbi gazabına uğramaktan, rızandan mahrum kalmaktan, senin karanlıkları aydınlatan, din ve dünya işlerini dengeleyen nuruna sığınırım. Razı oluncaya kadar affını diliyorum. 

 

Melek gelir.. Emrine amadeyim’ ya resulallah. Bu yakarış anında göklere ulaşıverir. Allah Rasulü o sırada bir bulutun kendisini gölgelendirdiğini ve içinde Cebrail’in bulunduğunu fark eder. Cebrail Allah’ın her şeyden haberdar olduğunu, kendisine dağlardan sorumlu olan meleği gönderdiğini ve her türlü isteğini ona iletebileceğini söyler. Dağlarla ilgili melek de şöyle hitap eder: “Ey Muhammed! Emrine amadeyim. Dilersen Mekke veya Tâif şehirlerinin her iki tarafındaki dağları birbirine kavuşturayım ve içindekilerini  helak edeyim.” Ama şefkat ve rahmet peygamberi kendisine eziyet edenler için mübarek dudaklarından merhamet dolu şu sözler dökülür: “Hayır bunu istemem, belki nesillerinden Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayan tevhide gönül vermiş biri çıkar!” (Tecrid-i Sarîh, IX, 91). Peygamberimiz’in Tâif yolculuğunda sabrın neticesini ve Allah’ın hükmünün sonunda gerçekleştiğini görmekteyiz.

 

Tâif; Hicaz bölgesinde, Mekke’nin yaklaşık 90 kilometre güneydoğusunda, sebze ve meyve bahçeleriyle meşhur, oldukça zengin bir şehirdi. Etrafı surlarla çevrili olduğu için Tâif adını almıştı.Şehre hâkim olan Sakîf kabilesi ile Mekkeliler arasında yakın bir dostluk ve ticari işbirliği vardı.  Lât adlı beyaz bir puta tapan Sakîfoğulları,  Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe’ye, putlarına dokunulmaması şartıyla yardım eden tek Arap kabilesiydi.

Kureyş’in ileri gelenlerinden pek çoğunun Tâif’te bağı bahçesi olup yaz aylarını orada geçiriyor ve şehrin ürünlerini komşu bölgelere pazarlıyorlardı.  Tâifliler yalnız Mekke ile değil, Bizans ve İranlılarla da ticari ilişkiler kuruyor, başta Ukaz olmak üzere pek çok panayırda en başta yer alıyorlardı.

Muhammed aleyhisselâm Tâif’in yabancısı değildi. Anne tarafından akrabaları Tâif’te yaşayan Efendimiz, çocukluk yıllarını bu şehrin yakınlarında, sütannesi Halime’nin yurdunda geçirmişti. Yedi yaşındayken bir göz hastalığına yakalanmış, dedesi Abdulmuttalib onu Tâif’in meşhur tabibi Hâris b. Kelede’ye getirerek tedavi ettirmişti. Allah Rasûlü’nün amcası Abbas’ın Tâif’te evleri, bağ ve bahçeleri bulunuyor, şehir halkı Abbas’ı yakından tanıyordu.

 

KABE’NİN KOMŞUSU