KUL AZMAYINCA BELA GELMEZ!

KUL AZMAYINCA BELA GELMEZ!
Gazeteci Yazar Selim Çoraklı

Gazeteci Yazar Selim Çoraklı'nın Makalesi. Anadolu’da musibetlerin gelmesine sebep olan hadiseler için, “Kul azmayınca Allah (cc) bela yazmaz.” diye meşhur bir söz vardır. Aslında bu söz sıradan söylenmiş bir atasözü değil, aksine Kur’an’a ait bir hakikati ifade etmektedir. İnancımıza göre bu dünya imtihan yurdudur. Allah (cc) kullarını imtihan etmek için iyilik ve kötülüklerle dener. Kur’an’da işledikleri kötülüklerden dolayı helak edilen Ad, Semut, Lut vb. kavimlerin hikâyeleri vardır. Musibetlere karşı gösterdikleri sabır ve tevekkül neticesinde de inananlara büyük mükâfatlar vereceğini de bildirmiştir. Kur’an’da başta Hz. Muhammed (sav) olmak üzere Hz. Nuh(as), Hz. Eyyüp(as), Hz. İbrahim(as), Hz. Musa(as), Hz. İsa(as) gibi Resul ve Nebilerin hayatlarından örnekler verilirken onların değişik musibetlerle imtihan edildiklerinden bahisler açılır. Bütün Resul ve Nebiler başlarına gelen musibetin Allah(cc)’tan olduğuna iman ettiklerinden sabır ve tevekkülle karşı koymuş ve imtihanı kazanmışlardır. Allah (cc), Ahkaf suresi 35. Ayette kulu ve elçisi Hz. Muhammed’e, "Ey Muhammed! Sen de, azim ve sebat sahibi peygamberlerin sabrettiği gibi sabret." Buyurarak musibetler ve imtihanlar karşısında nasıl davranması gerektiğini vahyetmiştir. Kur’an’da insanların nasıl ve neden imtihan edilecekleri açık biçimde ifade edilmektedir: "Andolsun ki sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiklikle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele. Onlara bir musibet dokunduğu zaman ‘Mutlaka biz Allah içiniz ve mutlaka O'na döndürüleceğiz.’ Derler." (Bakara, 155-156). Musibetle sınanana iman edenler için bu ve benzeri ayetler yol gösterici ilkelerdir. Münafıklar ise başlarına gelen her musibette azim ve sabır gösterme yerine Allah(cc)’a isyan ederek neden kendilerinin seçildiğini sorup dururlar. Buraya kadar anlatılan musibetler insan iradesini aşanlarla alakalıdır. Bir de insanın kendi elleriyle yapıp ettiği kötülüklerden dolayı başlarına gelen musibetler vardır ki, burada suç tamamıyla işleyene aittir. Allah (cc) Kur’an’da bu hususu Şura 30. Ayette, "Başınıza gelen bir musibet kendi ellerinizle kazandığınız günahlar yüzündendir. O, işlenenlerin birçoğunu da affeder." şeklinde anlatılmaktadır. İnsanın işlediği günahların başında da kötü amelleri, zulümler, kalplerindeki nifak ve küfürleri gelir. "Kendi yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde nice olur halleri..." (Nisa, 62) ayeti de meseleyi teyit eder. İslam inancına göre kâinatta her fiilin faili Allah(cc)’tır. Allah (cc) dilemezse hiçbir şey vücuda gelemeyeceği gibi kullarının başına da musibet gelemez. Bu gerçek Kur’an’da, "Allah'ın izni olmadan kulun başına hiç bir musibet gelmez..." (Teğâbun, 11) ayetiyle açık biçimde ortaya konmuştur. Kur’an’da fertlerin başına gelen musibetlerle imtihan edildiği anlatıldığı gibi toplumların başına da değişik musibetler verilerek imtihana tabi tutuldukları anlatılmakta ve gelecek toplumların bundan ders çıkarmaları istenmektedir. Kur'an-ı Kerîm'de, “Nuh, Âd, Semûd, Lût vb.” gibi kavimlerinin işledikleri günahlardan dolayı nasıl helak edildikleri tafsilatlı biçimde izah edilmektedir. Hakka suresi 5 ve 6. Ayetlerde kavimlerin nasıl helak edildikleri şöyle anlatılır: “Semûd kavmi çok şiddetli bir depremle helâk edildi. Âd halkı ise dehşetli bir kasırga ile yok ediliverdi.” Yukarıdan beri izah ettiğimiz gerçekler ışığında günümüzde insanlığı kuşatan Korona belasını da bir imtihan aracı olarak görmek inancımızın gereğidir. Nasıl ki geçmiş kavimler işledikleri günahlar sebebiyle helak edildikleri gibi aynı tehlike bizim içinde geçerlidir. Bugün insanlığın geldiği noktaya baktığımızda insanlıktan çıktığını söylememiz hiçte haksızlık olmayacağı kanaatindeyim. Maalesef akıl almaz hızlarla gelişen teknoloji insanlığa huzur getireceğine aksine kan ve gözyaşı getirmiş; teknolojik gelişmeler insanlığın adeta yok edilmesi için kullanılmaya başlanmıştır. İnsanlar inanç, ahlak yönünden fıtratlarına zıt bir atmosfere itilmiş, kulluktan çıkarak adeta birer küçük Firavunlar haline gelmiştir. Gücü ellerinde toplayan küresel emperyalistler kul olduklarını unutmuş, büyüklük taslamış ve tıpkı Firavun gibi iddialarda bulunmaya başlamışlardır. Ahlaksızlığın her türlüsü irtikâp edilmekte, insanlar acımasızca katledilmekte, Allah(cc)’ın yasakladığı fuhuş, kumar, içki, zulüm, homoseksüellik, lezbiyenlik gibi fiiller açıkça işlenir hale gelmiş, aile sarsılmış ve insanlık insanlıktan çıkmıştır. Rahmetli Necip Fazıl, muhasebe şiirinde bu gerçeği şu mısralarıyla dile getirmektedir: “Üç katlı ahşap evin her katı ayrı âlem! Üst kat: Elinde tespih, ağlıyor babaannem, Orta kat: Mavs oynayan annem ve âşıkları, Alt kat: Kız kardeşimin Tamtam da çığlıkları. Bir kurtlu peynir gibi, ortasından kestiğim; Buyurun ve maktaından seyredin, işte evim! Bu ne hazin ağaçtır, bütün ufkumu tutmuş! Kökü iffet, dalları taklit, meyvesi fuhuş...” Cemiyetin küçük bir birimi ve temeli olan evin hali böyle de cemiyet ondan farklı mı? Aksi

  •