ALLAH CC BİZE SORACAK

ALLAH CC BİZE SORACAK

Rabbimiz kullarına soracak: Beni neden ziyaret etmediniz?

MAHŞERDE Allah ile kul arasında geçecek olan çarpıcı bir diyaloğu Hz. Peygamber (s.a.v.) bizlere haber veriyor. Hep beraber okuyalım..

Yüce Allah kıyamet günü şöyle buyuracak.

-  Ey insanoğlu ben hastalandım. Fakat sen beni ziyaret etmedin.

-  İnsan der ki: Ya Rabbi! Ben seni nasıl ziyaret edebilirim. Sen âlemlerin Rabbisin.

-  Allah buyurur: Bilmez misin ki falan kulum hastalandı da sen onu ziyaret etmedin? Ve yine bilmez misin ki, eğer sen onu ziyarete gelseydin and olsun ki, beni onun yanında bulacaktın.

-  Yüce Allah yine soracak: Ey Ademoğlu! Ben senden yiyecek istedim. Sen vermedin.

-  İnsan diyecek ki: Ya Rabbi! Sen âlemlerin Rabbisin, ben sana nasıl yemek verebilirim.

-  Yüce Allah buyurur: Bilmez misin ki falan kulum senden yemek istedi de sen onu doyurmadın. Yine bilmez misin ki, eğer sen onu doyursaydın and olsun ki, beni onun yanında bulacaktın. 

-  Ey Ademoğlu! Ben senden su istedim. Sen ise bana su vermedin!

-  İnsanoğlu der ki: Ya Rabbi! Sen âlemlerin Rabbisin. Ben nasıl olur da sana su verebilirim.

-  Allah buyurur: Falan kulum senden su istedi de sen ona su vermedin. Bilmez misin ki, eğer sen ona su vermiş olsaydın and olsun ki beni onun yanında bulacaktın.

İnsanı dinin merkezine koyan böyle evrensel bir mesajı hangi din veya felsefe verebilmiş ki! Düşünebiliyor musunuz? Yüce Yaradan mahşerde kulunu muhatap alıyor. Ona sitem ediyor. Kuluna neden bana daha çok secde etmedin, neden daha çok oruç tutmadın diyerek ibadet eksikliğinden dolayı sitem etmiyor bu hadiste. İnsanın insana vefasızlığına, merhamet etmemesine, yardım elini uzatmamasına sitem ediyor. İnsanı, insandan dolayı kınıyor. Bu hadis elbette mahşerden bir sahneyi aktarıyor sadece. Bu sahnenin benzeri milyarlarca sahne yaşanacak. Ve insan, insanlığından uzaklaşışının hesabını Rabbine verecektir.

Yarabbi bizleri insanlıktan ulaştırma .

“Ben kulumun zannı üzerindeyim” sözü ümide açılan ilahi bir kapıdır. 

"Allah Teala Hazretleri diyor ki: 'Ben, kulumun hakkımdaki zannı gibiyim. O, beni andıkça ben onunla beraberim. O, beni içinden anarsa ben de onu içimden anarım. O, beni bir cemaat içinde anarsa, ben de onu daha hayırlı bir cemaat içinde anarım. O, şayet bana bir karış yaklaşacak olursa, ben ona bir zira yaklaşırım. Eğer o, bana bir zira yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim. Kim bana şirk koşmaksızın bir arz dolusu günahla gelse, ben de onu bir o kadar mağfiretle karşılarım." [Buharî, Tevhid 15;  35; Müslim, Zikr 2, (26 75), Tevbe 1, (2675).]

 

Kul Rabbinin kendisini affedeceğini umar. Günahından utanır ama ümidini de yitirmez. Hep bağışlanmayı talep eder. Rabbinin kendisini terk etmeyeceğini düşünür. Bütün bu olumlu düşünceler onu ruhen, Rabbine yönlendirir ve sevgi boyutuna taşır. Zaten kendisinden ürkülen, uzaklaşılan, titrenilen bir ilah yerine, sevecen, kucaklayan, kapıyı aralayan bir rahman sıcaklığını yakalamak dinin temel gayesidir.

“Ben kalbi kırıkların yanındayım” sözü bize Yüce Allah’ı tanıtmak için yeterli bir ipucu vermiyor mu? Kalbi kırıklar, uçuruma daha yakındırlar. Sevgisizlikten bunalmışlardır. Hayatın azgın darbeleri, onları dipsiz bir okyanusa doğru savurmuş olabilir. Kime tutunacaklar. Halden anlamayan yabanlara mı sırt dayayacaklar? Düşüşlerinden haz alan insafsızlara mı sarılacaklar. Hangi sahile yanaşacaklar. İşte böyle bir anafora yakalanmış olan ümitsizlere, rahim olan Allah pencereyi aralıyor: Ben kalbi kırıkların yanındayım. Ben sizin yanınızdayım. Uzaklarda aramayın beni. Yanı başınızdayım. Nefesinizden daha yakınım.

“Kula şahdamarından daha yakınım” sözünü biz, Allah’ın yalan ve yanlışımızı daha yakından görmek için gözetleyici olarak yakınımızda olması gibi anlamışız. Yanlış anlamışız. Allah bizim günahlarımızı takip ediyor gibi anlamışız. Ama bu anlayışımız doğru değildir. Zira bu ilahi mesaj; kendini yalnız hissetme, unutuldun sanma, bilmediğimi zannetme, fısıltını dahi biliyorum. Duyuyorum. Bana yalvaracaksan, bil ki seni duyuyorum. Gözyaşı döküyorsan, bil ki yanaklarına dökülen gözyaşlarının sıcaklığını yanaklarından daha yakın hissediyorum. Sanma ki uzağım. Sana senden bile yakınım. Dua ediyorsan bil ki duyuyorum. Göremiyorsan, bil ki senin adına görüyorum. Konuşamıyorsan, bil ki senin adına konuşuyorum. Yürüyemiyorsan, bil ki senin adına yürüyorum. Daralmışsan, bil ki senin adına genişletiyorum. İşte şahdamarından anlaşılması gereken budur.

Allah, rahmetinin genişliğine hayret eden kuluna ‘gülümser’; Allah (c.c.), affediciliğine şaşıran kulunun şaşkınlığına ‘sevinir’. Allah (c.c.), bütün umudunu yitiren kulunun ‘yanında’ olur. Allah, İki güzel insan, güzel bir niyet için bir araya geldiklerinde onların ‘üçüncüleri’dir. 

Allah’ı seviyor musunuz? Renklerin ihtişamı, kainatın muhteşem büyüklüğü, seslerdeki tarifsiz güzellik, atomdaki büyük matematik, hücredeki çarpıcı gizem, sizi hâlâ Allah’a yaklaştırmadıysa, bakışınızda bir problem yok mu sizce! Bugün görenlerin bazıları, mahşere göremez olarak diriltilecekler. 

Tâ-Hâ Suresi 125. Ayet

قَالَرَبِّلِمَحَشَرْتَن۪ٓياَعْمٰىوَقَدْكُنْتُبَص۪يرًا

Kâle rabbi lime haşertenî a’mâ vekad kuntu basîrâ(n)

 “Ey Rabbim! Ben (dünya hayatında gözleri) görmekte olan biriyken, şimdi beni niye kör olarak haşrettin?” diye.

Neden böyleyiz Ya Rabb 

Ya ilahana, ya mevlana 

Bizleri dünya hayatımızda gözleri görmekte olan kişiler iken haşredildiğimizde gözleri kör olanlardan eyleme amin, amin amin....

KABENİN KOMŞUSU